AŞK, bütünlüğün ifadesidir. Bütünü ile yönelmektir. Hesapsız kitapsız tam bir teslimiyet gerektir. Kelimenin yapısı da tıpkı duygusal alanında olduğu gibi bir bütünlük ifade eder. AŞK .
Sanatçıyı sevmek veya sanatçı tarafından sevilmek aslında incelenmesi gereken bir konu. Tabi burada gerçek anlamda üreten sanatçıdan bahsediyoruz. Derinlerde gezen zihin âlemlerinin kıvrımlarında gezen sanatçıdan. Sahnelerde kalça sallayarak kendilerine sanatçı diyenlerden değil. Ya da bir atımlık barutları ile kıytırık iki şiir veya biri diğerinin versiyonu roman yazan sonrada midesinin şişirerek sanatçı geçinenlerden de değil.
Tek kelime ile sanatın, insanlığın çilesini çekenlerden bahsediyoruz.
-------
Önce sevmek;
Her hangi bir yere veya kişiye içinden ılık duygular olduğunu hissetmek, aşk demek değildir. Bu genellikle hoşlanmak haz duymak veya sevginin ilk işaretleri olabilir. Aşk’ın da ilk işaretleri olabilir. Ama Aşk değildir bu yanıltmasın.
Özellikle sanatçı kişiliği olanlar bu konuda çabuk yanılırlar. İçlerindeki o kıpırtıya fazla güvenirler ve çoğu zamanda hüsranla sonuçlanır ilişkileri. Onlar bu yoğunluk ile yönelirler sevdiklerine.
Yoğun, kıskanç ve ölesiye.
Ama karşıdaki buna karşılık veremez. Bu yoğunluk bu kıskançlık karşı taraftan algılanamayabilir. O zaman sevilen kaçar. Kaldıramaz bu yükü. Sanatçının sevgisi ilgisi yüktür. Sanatçıdaki bu yoğunluğunu normal kişi taşıyamaz.
Çünkü sanatçı severken aradaki maddeyi aşar. Mana iklimlerinde bu yoğun sevgisinin girdabına kapılır ve çoğu zaman reel hayat ile sevgisini paylaşamaz. Aşırı kıskançlık burada oluşur. Aslında bu sevdiği kişiden şüphelenmesinden değildir. O tamamen sevgisini ilahi hikmetlerle seküler hayatın arasında gel-git’ler yaşatarak yorumlamaya çalışır. Bunu normal düşünen, dünyevi düşünen karşıdaki sevgili asla anlamaz.
Ve bir süre sonra ayrılık sevgilini kaçması ile son bulur. Bu durum henüz olgunluğa erişmemiş sanatçılar da daha fazla görülür. Zaten ham bir sanatçı hikmet zincirlemesinin ilk halkalarında arıyordur sanatı. Ya da kendini. Fark etmez. Sanat sanatçının kendisini aramasıdır aslında.
Ve Sanatçı yine yalnız kalır. Kendine ait dünyasında. O dünyayı kimse ile paylaşamaz. Buna gayret eder. Tam sever. Yalan söyleyemez. İnkâr edemez. Hakikatin temsilcisidir gerçek sanatçı. Er geç kendi yaratılış hikmetine ulaşacaktır. O yoldadır. O yolda olan sanatçı ikiyüzlü ve dönekte olmaz. Ama sevgilisi kaçacaktır. İşte sanatçı kaçan sevgilisi için acı bir tecrübe daha yaşarken zihin aleminde insanlığa bırakacağı yeni şeyleri de bulacaktır. Daha da önemlisi sonsuzluğa ulaşmak,hakiki aşk a ermektir bu sevgi basamaklarından geçerek.
Diğer taraftan Sanatçıyı sevmek sanatçı tarafından sevilmek kadar zordur. Sanatçıyı anlamak onun hallerini kabul etmek zordur. Hatta çoğu zaman mümkün değildir. Bu sebeple kaçar sevilen. Anlayamaz, sabredemez. Önce onun ruh dünyasını beğenerek gelmiştir. Ama, birlikteliklerinde sanatçının ruh dünyasından yansımalara dayanamaz. Oysa dayansa, sabretse çok daha güzel olacaktır. Yerli yerine oturacaktı her şey. Ama hep öyle olur. Sanatçının cazibesine kapılırlar sinek gibi. Koşarlar gelirler. Her şeylerini de verirler. Ama sonra sanatçının zihin dünyasına giremezler. Onu anlamaya bile çalışmazlar. Hatta ona kendi hayatlarını dayatmaya çalışırlar. Oysa sanatçının yanında çoktan değerini yitirmiş boş şeylerdir dayatmaya kalktıkları şeyler. Veya hayat tarzı. Ama kendileri için yeni ve orijinaldir. Öyle sanırlar. O zaman sanatçı sevdiği kişiyi küçük görmeye başlar. Basit görmeye başlar. Oysa baştan öyle değildi. Sanatçı kendine koşup gelen kişide bir şeyler var sanmıştı. Sanatçıya değer veren biri sanmıştı onu. Kendisini anlayacak yoldaşı olacak biri sanmıştı. Ama gördü ki o kişi sanata sanatçıya değil kendi değerlerine saygılı geliyor ve onları dayatmaya çalışıyor. İşte ayrılık kaçınılmaz olur,
Sanatçı yine yalnız kalır. Giden ise hayatında bir daha göremeyeceği bir değerden kaçarak sıranda bir hayata düşer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder