4 Ocak 2011 Salı

Evet İddia ediyoruz

Mehmet alperenin " ve tanrı intihar etti" kitabı çıktı. Falcılık büyücülük cinciler cindarlar, kendisine mehdi, Mesih, İsa ve benzeri tanımlamalarla piyasada gezen kişilerin gerçek ruh hallerini konu eden yaşanmış bir roman. ve tanrı intihar etti, her insanımızın her an içine düşebileceği parapsikoloji halleri ifade etmesi bakımından da son derece önemli bir roman. Bu alanda bu kadar cesurca roman yazılmadı. Yazarın daha önce yayımlanan " ruhların parmakları" isimli kitabından daha kapsamlı bir metafizik alemi kuşatan kitap elbette kendi dalında iddialıdır. Zira hiç bir yazar ve yorumcu bu zaman kadar ülkemiz insanlarının siyasi alanda, eğitim alanında, ideolojik alanda, parapsikoloji alanda, psikolojik alanda, ve genel olarak sosyo- psikoloji alanında bu denli cesurca yaraya parmak basmadı.
Ve tanrı intihar etti,isimli eserde; Kişisel olarak entelektüel bir aydının, cinler tarafın dan ve cinlerin yönlendirdiği çevresindeki hayranları tarafından nasıl yönlendirildiğini, kendisini neden ve nasıl tanrı zannettiğini, yapılan büyülerin şekli ve insan üzerindeki tezahürlerini, bu sebeple işlenen cinayetler, intiharlar, ensest ilişkileri ve daha ne çok iğrenç halleri göreceksiniz. Yine bu romanda insan olmanın o muazzam mekanizmasında ve ruh yapısında şeyhlerin nelere kadir olduklarını, böyle bir adamın nasıl delirmeden düzeltilebilineceğini de okuyacaksınız. Ve iddia ediyoruz; Bu romanı okuduğunuzdan sonra uzun zaman tesirinden kurtulamayacaksınız

3 Ocak 2011 Pazartesi

New York da beş minare

New York da beş minare
Önce kendi kendime sordum. Neden “ New York da beş minare?” dedim belki de film karelerine yerleştirilmiş cemaat sayısı beş olduğu için olabilir. Ülkücüler, Mevleviler, nurcular, kadiriler ve Hizbullah. Neyse; Önce filmi zevkle izlediğimi belirtmek isterim. Olumsuz bulduğum veya eksik gördüğüm eleştiriye geçmeden önce, Türk sinemasının okyanus ötesine ulaşması, elbette sevindiricidir. Amerika ile gerek siyasi herek kültürel anlamda son atmış senden beri çok fazla mesafe kaydettik. Teksas Tomikslerden Amerika nın hürriyet mücadelesinde hep yanında olduk. Özellikle Kızılderililere karşı Yahudi simsarların ve Avrupa ip kaçkınlarının işgallerini destekledik. katillerinin yanında yer aldık. Çünkü onlar dünyaya ve tabi bize de Kızılderililere karşı verdikleri hürriyet mücadelesinde beyazların yani üstün ırk mensuplarının haklı davalarını anlattılar. Kızılderililer ise kafa kesen yol kesen insan derisi yüzen vahşi insanlar olarak tanıdık. Şimdi öyle olmadığını biliyoruz elbette. Film ile ne alakası var demeyin. Film Amerika ile kültürel iş birliğimizin tabi bir uzantısıdır. Bir taraftan global düşmanlarımız olan radikal İslamcılara karşı iş birliğimizin ürünü değil mi bu film.
Filmin ilk karelerine Hollywood yapımlarını aratmayacak bir görsel efektlerle radikal İslamcılara karşı girişile operasyonlarla girdik. Her ne kadar da Hizbullah konu edilse de Amerika’nın dünyaya pompaladığı İslam ve terör bir arada komposto ediliyor. Aslında kahramanlarımızın tepkisi de yok değil orada. Amerikalı polis şefinin Müslümanlara karşı ön yargısı ve sert tavrına karşılık “ Bizde Müslümansız” diyerek tepki konması yerinde bir mesaj.
Ülkücülerden bir kare gösterilmesinin anlamını anlamış değilim. Öyle bir kare ki seksen öncesi ülkücü yemini. Burada verilme istenilen mesaj nedir? Bir cemaat sadece bir karede senaryoda neden yer alır? Ülkücü hareket siyasi bir harekettir. Kuran ve bayrak üzerine yemin edilir. Elbette radikal bir duruştur bu. Kadirilerden bir kesit, Mevlevilerden bir kesit. Sanki ilk bakışta İslam dünyasının, özellikle Türkiye de ki farklı renklerini ve yollarını ön plana alıyor görüntüsü var. Filistin’e yardım ve destek adı altında senaryoda yer alan bu kareler beklide İslam dünyasındaki dayanışmayı kurgulamış olabilir. Birlik ve beraberlik mesajları da vermeyi düşünmüştür beklide senarist. Ancak filmin Pazar bulması ve izleyici oranını artırmak gibi bir kaygıda güdülmüş olabilir burada değil mi? Aksi halde bir tek karede bunların verilmesi ve filmin diğer taraflarında hiç ortaya çıkmadığı gibi, senaryonun herhangi bir tarafında da yer almıyorlar.Nitekim burada sırıtmış senaryo.
Hikâyeye göre; Bir tarafta bir polisin şahsi kan davası için bir kişiyi devlet tarafından kırmızı bültenle aranan adam haline getirmesi, diğer tarafta aranan adam, aranan adam olmamasına rağmen Amerika ya kaçarak orda irşat görevi yapan bir din âlimi hüviyetine girmesi ile başlıyor. Türk istihbaratı adamı deccal diye arıyor. Amerikan polisi ise terörist olarak tanımlıyor. Bu tarafı ile sanki Fetullah hocanın Amerika da bulunmasına vurgu yapılıyor gibi. Ama buna rağmen sıradan bir kaçak değil bu şahıs. Aynı zamanda Amerikan polisinin bile zor ele geçirebildiği, çevresinde ciddi anlamda koruyucu tebaası oluşmuş bir adam bu. Polisin evini basmasını rağmen namazını terk etmeyecek kadar dindar. Ancak hanımı halen Hıristiyan olan bu alim şahsın bu denli dindarlığına rağmen karısın n ve kızının başı açık. Kızı ve damadı aynı zamanda hem Hıristiyan hem de Müslüman. Öyle ya! Sabahleyin kilisede nikâh, akşama camide nikâh. Herhalde ılımlı İslam’ anlayışının altını kalın harflerle çizmemiz gerekiyor burada.
Allahın hoş görmediği fiilleri kim hoş görme yetkisine sahip acaba bu dünyada?
Neticede can alıcı nokta bana göre filmin sonuna doğru iyice şahsileşen ve drama edilen finali değil. Burada sahneler son derece güzel. Gerek bölgenin değer yargılarını ifade etmesi bakımından, gerek gelenek ve göreneklerini yhan sıtması bakımından tebrik edilecek kareler ve diyaloglar var. B
Ancak, hocanın Türkiye ye getirilmesinin arkasından deccalında eş zamanlı yakalanması. Hoca efendi, gerçek deccal ile komşu hücrede yan yana getirildiklerinde kısa fakat ilginç diyalog oluyor. Polis müdürüne karşı sözde deccal olan kişi bir ayet okuyor. Bu ayet; “ Din sadece Allahın oluncaya kadar savaşın” hükmü. Ama Amerika dan getirilen ve aynı zamanda idealize edilen ve aslında masum olan hoca, polis müdürünün yerine kendisi cevap veriyor. Allah resulünün hayatından örnek vererek cevap veriyor. Ne diyor Hocaefendi;” Allah resulü hayatının tüm zamanların da sadece iki ay savaşa gitti.” Diyor.
Dikkat ediyor musunuz? Deccal in fiili yanlış. Filmde deccala mal edilen cinayet görüntüleri zaten İslam hukukunun, Müslüman insanın vicdanının tasvip ettiği manzaralar değildir. Türkiye de Hizbullah adı altında işlenen cinayetlerde Mossad ın bir kolu tarafından işlenen cinayetlerdir. Hiçbir Müslüman düşmanı da olsa insanlara işkence yaparak öldürmez. Bunu ne vatan için yapar, ne Allah için yapabilir ne de Resulullah aşkına mümkündür. Ancak deccalın söylediği doğru. Çünkü okuduğu bir ayettir. Kainatın sonun a kadar Müslüman din Allahın dini oluncaya kadar yer yüzünden fitne kalkıncaya kadar savaşacaktır.
Diğer taraftan Hocanın da fiili doğru. Ama söylediği yanlış.
Hoca yanlış dedi çünkü Allah resulü sayısız savaşlara girdi çıktı. Sadece küçük gazveleri saymazsak; Uhud, Bedir ve Hendek savaşları küfre karşı verdiği, ve mübarek eline kılıcını alarak savaşın en çetin yerlerinde savaştığı ve mübarek kanının döküldüğü muteber tüm kaynaklarda geçer.
Tekrarda fayda var. Adı ister ılıman İslam olsun ister klimalı Müslüman olsun. Hiç kimse Allahın hoş görmediği fiilleri hoş görme yetkisine sahip değildir vesselam.

müge anlı ile tatlı sert 500 program

Müge Anlı ile Tatlı Sert, 500 program
Bende son zamanlarda Atv de hafta içi her gün yayımlanan Tatlı Sert programına müdavim oldum. Müge anılın hazırlayıp sunduğu Tatlı sert programı yurdum insanlarının ruh portresini çiziyor adeta. Cehaletin, ahlaksızlığın, eğitimsizliğin, bilgisizliğin, hazımsızlığın daha da ve temel sebep olan ahlaksızlığın ülkemizde hangi boyutlara geldiğini birinci ağızdan dinleme imkânı buluyoruz. Acaba diyorum bu üniversitelerde kaç bilim adamı ilgileniyor bu programla. Kaç sosyolog, kaç psikolog, kaç pedagog, Kaç siyasi kaç eğitim bilimcisi ve uzmanı bu programları izleyerek ülkemiz insanlarının bu noktalara nasıl geldiğini, niçin geldiğini hangi süreçlerden bu hale geldiğimizin analizini bilimsel çalışmasını yapıyor acaba?
Her sabah kalktığım zaman bu gün izlemeyeceğim bu programı diyorum. En iğrenç cinayetlerden en alçak aile içi ilişkilere kadar aklımıza hayalimize gelmeyecek olaylara şahit oluyoruz. Bırakın TV karşısında toplum önünde konuşmayı, bire bir aile içinde bile konuşulmayacak sözler sarf ediliyor ekranlarda.
Evini terk eden kızların ardı arkası kesilmiyor. Çocuğu ile sokakta kalan annelerin, azarlana pazarlanan kadınların dramı, aldatılan kocaların içler acısı halleri yansıyor beyaz camdan evimin içindeki çocuklarıma. Çocuklarıma bu olayların yorumunu yapmak onlara izah etmek gereği ile her gün vaaz ediyorum evde. Birkaç çocuğu olduğu halde kocasından kaçarak başkasına kaçan kadınların iğrenç durumları, görüntüleri itibarı ile Anadolu’nun saygı duyulması gerek aile tiplemelerin rezilliği. Bunlar daha ekranlara yansıyanlar. Peki ya yansımayanlar. Müge anlının bu programı 500 ü bulmuş. Yani iki yılda 500 program. Acaba kaç kişi katıldı bu zamana kadar? Sadece bu programa kaç kişi müracaat etti?
Caydırıcılığı olmayan ceza suç işlenmesini engellemez. Bu ister aile içi eğitimde olsun, ister silahlı kuvvetler gibi disiplin ev talimin tavizsiz olması gereken yerde olsun, ister okulda ve isterse de toplum nizamını sağlamak amacı ile üretilen hukuk alanında olsun böyledir. Eğer bir kişinin aldığı ceza diğer kişileri caydırmıyorsa bu ceza hukuku bu eğitim müfredatı, aile içi eğitim modeli tartışılır. Hatta gelenek ve göreneklerimizde tartışılmalıdır. Zaman zaman programda da tartışılan ceza hukuku, oradakilerde isyan ettirecek duruma getiriyor. İdamlık kişilerin elerlini kollarını sallayarak sekiz on yıl sonra ceza evinden çıkmaları, çıkacak olmaları düşüncesi, hakkı gasp edilen, iğrenç saldırılara maruz kalan aileleri perişan ediyor. Acaba diyorum bu ülkeyi idare ettiklerini sanalar, başta parlamento olmak üzere, hukukçular, üniversiteler ne yapıyorlar? Bir önlem almayı düşünüyorlar mı?
Memleketin için için kaynayan yarası. Tüm pisliklerinin, acıların, ahlaksızlıklarının, zulümlerinin hunharca işlenen cinayetlerinin kaynayıp su yüzüne çıktığı bir program bu. Müge anlı hanımefendiyi tebrik ediyorum. Doğrusu bu programları yapıp geceleri rahat uyuduğuna inanamıyorum.

26 Aralık 2010 Pazar

Ve tanrı intihar etti hakkında DUYURU



Ve tanrı intihar etti;
Kitap hakkında
Bu kitap 1999 yılında yazılmaya başlandı. O sıralarda Kahramanmaraş’ta çıkarttığım gazete ve dergilerde kitapla ilgili reklam çalışmalarımda başladı. Bunu Kahramanmaraş ta beni tanıyan tüm arkadaşlarım bilirler. Önceki romanım olan “ Ruhların parmakları ” isimli roman ise 13 yılda tamamlandı. Bu iki eser gerek isim olarak gerekse muhteva olarak benim için sın derece önemlidir. Bir anlamda bu eserler benim hayat çizgimi gösterir.Hayata, hadiselere verdiğim değeri, eşya ve mekana verdiğim kıymet ölçüsü bu eserlerde yer alır. Bu sebeple okuyucularımın hassasiyetimi anlamlarını istirham ediyorum. Ama görüyorum ki daha eser çıkamadan birileri kitabın ismini alarak altına kıytırık şiirler yazıyorlar. Aslında kimsenin eseri için kıytırık demem. Sanata ve emeğe saygı duyarım. Ama bir başkasının ürettiği ismi alarak bunun altında başka şeyler yapan kişilere ne saygı duyarım ne de o kişinin sanatçı olduğuna inanırım. Şiire verdiği ismi benden çalan içeriğini de başka yerlerden çalar. Bu kişilerin baştan kıytırık olduğu, beleşçi olduğu, ortaya koydukları bu hezeyandan, dahası hırsızlıktan anlaşılır.
“ Ve tanrı intihar etti” ismi altında kim nerde ne kullanırsa kullansın. Bu orijinal kavram şahsıma aittir. Ben bunu ispat ederim. Ama eminim bu kişiler hırsızladıkları ismin kendilerine ait olduğunu ispat edemezler. En fazla iki yıldan beri kullanıyorlar bu ismi. Onunda sebebi bu isim Karakutu yayın evi tarafından internet ortamına atıldı reklam amaçlı. Bu kitap orada yayımlanacaktı. Ama naip olmadı bu zaman kaldı. İnternet ortamına düştüğünden sonra da birileri bu isimi kullanarak altına kıytırık şiir yazıp internete gönderiyor.
Bunu yapmayın. Sanata saygınız yoksa kendinize saygı duyun

19 Kasım 2010 Cuma

Ve tanrı intihar etti hakkında DUYURU




Değerli okuyucu, Merakla beklediğiniz” Ve tANRI İNTİHAR ETTİ” isimli eser yayına hazır hale geldi. Ancak mali durumumdan dolayı az sayıda bastıracağım ve sadece adrese göndereceğim. Bu sebeple kitabı okumak isteyen şimdiden açık adreslerini bildirsinler.Kitap Türkiye den istendiğinde kargo bizden 20 TL karşılığın...da olacaktır. Almanya ve Avrupa ülkelerinde ise 10 EU olarak size mal olacaktır.
DEĞERLİ OKUYUCUM;
Bu kitap sizin günlük hayatınızda her an karşılaşacağınız metafizik tehlikeleri içerir. Metafizik âlemle ilgili buradaki yorumları hiç bir yerde ne okudunuz, ne de işittiniz. Burada yaşanan olayların hepsi gerçek. Hatta burada adı geçen kişilerin isimleri bile gerçek isimler. Sadece bazıları istemedikleri için yerlerine başka isimler kullanıldı.
Bu sebeple, iddia ediyorum ki, böyle bir roman okumadınız.
Ve yine diyorum ki;
HAYATI VE HADİSELERİ, EŞYAYI VE MEKANI BU ŞEKİLDE YORUMLAMADINIZ.
İsteyen arkadaşlarım, ister bu siteden, ister faceden adreslerini bana mesaj yolu ile göndersinler . Kendilerine vereceğim banka hesap numarasına ücreti yatrdıklarından üç gün sonra, eğer türkiyeden isteniyorsa bir hafta içinde ellerinde olacaktır...

18 Mart 2010 Perşembe

MHP Liderin Bahçeliden ilkeli davranış

MHP Liderin Bahçeliden ilkeli davranış
Adana büyük Şehir belediye başkanı Aytaç Durak beyin hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddiaları üzerine ortaya çıkan manzara karşısından MHP lideri Devlet bahçeli bey aldığı tavır, gerçekten dürüst ve ilkeli bir tavırdır. Devlet bey, Aytaç Durak beyden ve iddiayı ortaya atan ve aynı zamanda kendiside MHP meclis üyesi olan kişiden derhal partisinden istifa etmelerini istemesi bir Müslüman Türk siyasetçisine yakışan bir davranıştır.
Kendisini tarih huzurunda tebrik ederim. Türk siyasetinin yüz akı olan bu davranışından dolayı alkışlıyorum. Gelişmeleri takip ederken de Adana büyük Şehir Belediye başkanı Aytaç Durak beyinde bu sabah kendisi bizzat giderek Cumhuriyet savcılığına kendisi hakkında soruşturma açılmasını istemesi de ayrı bir yüz akı davranıştır.
MHP’nin siyasi misyonunu ortaya koyması bakımından oldukça öneli olan bu tavırlar diğer partilere de ve özellikle CHP’li siyasetçilere örnek olacağı ümidindeyim.
Yalansız, riyasız, ilkeli dürüst ve korkusuz bir duruş sergilemek ne yazık ki Türk siyasi hayatında fazla nasiplendiğimiz olaylar değil bunlar.
Yıllarca, Süleyman Demirel gibi devlet malını yeğenine peş keş çeken ve yolsuzluğu ortaya çıktığında da yurt dışına kaçırtanlar.Mesut Yılmaz gibi enerji hatları yolsuzluğuna rağmen pişkin bir şekilde milletin huzuruna çıkanlar, İnönü gibi kıyamete kadar sülalesin yetecek malı devletten soyarak alanlar, CHP gibi belediye başkanlarının hakkında yığınla dosyalar varken helan hırsızları koruyanları gördük yıllarca Halende görüyoruz.
Büyün bunların yanında MHP’ nin yolsuzluklar karşısında aldığı bu tavır , kendi partisinden olan büyük şehir belediye başkanına bile anında partisinden istifa etmesini isteyen anlayış ve hatta , aynı belediye başkanı şaibeden kurtulmadan istifa etmeden genel başkanla görüşme isteğinin ret edilmesi de Bahçeli beyin ne kadar titiz, dürüst ve ilkeli olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Darısı diğer partilerimizin başına temennisi ile MHP’yi sayın bahçeli şahsında bir daha kutluyorum.

19 Şubat 2010 Cuma